YENİ AHİT (2015)

Tanrı aramızda ve Bruksel'de bir apartmanın son katında yaşıyor..
Geçen sene Beyoğlu'nda Pera Sinemasında izledik bu filmi. www.baskasinema.com/ sitesinden bulduğumuz filmlerden birisiydi sadece bizim için. Fakat filmden çıktıktan sonra hiç de öyle olmadığını anladık. Başka bir bakış açısı ile bakmamızı sağladı hayata. Mr Nobody filminden hatırladığımız Jaco Von Dormael bu kez bize farklı bir soru ile gelmişti: "Eğer öleceğimiz zamanı bilseydik,ne değişirdi hayatımızda?"



Ölüm,yaşamın suana kadar en çok kafa yorduğu ve bunun aksine en az yol kat ettiği konudur. Dinler; yaşamı ölümle birlikte bir son olarak gösterir bize.Ve iyi ile kötünün karşılığının bulunacağı gizemli bir son. Modern dünya suan kafayı ölümsüzlüğe takmış durumda olmasına rağmen henüz insanlık bu düşünceye hazır değil. Film,insanların ölüm tarihlerinin, telefonlarına mesaj olarak gelmesi ile başlıyor. Ölüm tarihini bilmek hayatımızda ne değiştirirdi? Kime bu soruyu sorsak herkes bir hesaplama işine girer. Çok yakın bir tarihse hemen işimi bırakırım, tarih uzaksa duruma göre bakarım. Sonunda anlıyoruz ki ; kimse hayattan gerçekten ne istediğini bilmiyor. Bu da sanırım günümüzün en büyük problemi...



Yaşadığımız her anın içinde olma dileği ile,

Sevgi & İsmail

Belgrad Gezisi/ Sırbistan 01.02.2015

        Soğuk bir Şubat günü Belgrad'a ilk adımımızı atıp,buraya hayran kalıp,önümüzdeki iki sene içerisinde, diğer Balkan ülkelerinden Bosna Hersek ve Makedonya'nın altını üstüne getireceğimizi kim bilebilirdi ki! Belgrad bizim dünyayı keşfetme serüvenimizde ilk göz ağrımız. Bundan önce balayımızda İtalya'yı görmüştük. Ama İtalya'yı turla,Belgrad'ı ise kendi emeğimizle gezdiğimiz için tadı bambaşkaydı. Belgrad'ı gezdikçe hem şehri,hem de Sırpları tanımaya başladık. Belgrad'ın en önemli yerlerindeki heykellerin kimler olduğunu öğrendikçe Osmanlı'nın bu şehirde pek de sevilmediğini anladık :)

Belgrad Sokakları
      Tesla Hava alanına indikten sonra A1 Numaralı minibüsle şehir merkezine geçtik. 10-15 dk yürüyüşle Terazije meydanındaki Dominic Smart&Luxury isimli otelimize yerleştik. Dışarıda dondurucu bir soğuk olmasına rağmen sıkı sıkı giyinip kendimizi dışarı attık. Otelimizin hemen önünden başlayan Belgrad'ın İstiklali diyebileceğimiz Knez Mihailova caddesinin sonuna kadar yürüdük. Caddede yürürken Avusturya-Macaristan Dönemi binaları ile komünist dönemde yapılmış eserleri görme şansını bulabiliyorsunuz. Caddenin sonuna geldiğinizde Kelt'ler zamanında yapılan,Romalılar'ın ve Osmanlı'nın kullandığı kaleyi göreceksiniz. Bu bölgenin adı şehirde Osmanlı'dan kalan nadir izlerden biri; Kale meydan. 

Tuna ve Sava Nehirlerinin birleştiği yer

Kale meydan'ı gezdikten sonra önerimiz 2 numaralı belediye otobüsü ile tarihi bölgeler dahil tüm şehri hiç inmeden bedavaya gezebilirsiniz. Biz durakta otobüsü beklerken kar yağmaya başlamıştı. Otobüsün içinde kar yağışını izlerken gezmek çok zevkliydi. Ha bu arada bedava dedik ama görevli gelip biletinizi sorabilir :)

Kar gören Aydınlılar..


Belgrad'da yapılması gerekenler listesini aşağıda görebilirsiniz:

1- Nikola Tesla Müzesi 
Nikola Tesla elektirik mühendisliği,alternatif akım,uzun mesafeye yüksek enerji aktarımı,AC motorlar ve radyo haberleşmesi alanlarına çok büyük katkılarda bulunan,alçak gönüllü bir bilim adamıdır. Bugunkü mobil haberleşmenin temelleri Tesla tarafından atılmıştır. Tesla, Edison'un tersine buluşları ile zengin olma yolunu seçmeyip,kendini insanlığın yararına adamıştır.

2- Sveti (aziz) Sava Ortodoks Kilisesi
Dünyanın en büyük ortodoks kilisesi olduğu söylenen kilise, Osmanlı'nın Aziz Sava'nın kutsal emanetlerini yaktıkları yerde inşa edilmiş. Fakat henüz kilise inşaat halinde ve 15 yıldır bitirilememiş.
Aziz Sava Kilisesi

3- Prenses Ljubica Konağı
1829 yılında Osmanlı mimarisi temel alınarak Sırp bir mimar tarafından yapılan bir konak. İçerisini gezmek ve geçmiş tarihi nefesinizde hissetmek gerçekten çok güzeldi.


Prenses Ljubica Konağı


4- Restaurant,cafe ve barların keyfini çıkartın.

Muha Bar

Restoran Dva Jelena 1839 
Mutlaka yemeniz gereken tat: Karajorjeva


Pekara isimli pastahaneler

Harika bir geyik eti yiyebileceğiniz Lovac isimli mekan



En bilindik yerlerden biri; Tri Sesira

Mutlaka Şehir Haritası edinmelisiniz.


Muha Bar Jazz Keyfi

Cafe & Factory Nutellalı Latte tavsiye..

5- Müzeler
Belgrad'ta gezebileceğiniz bir çok müze var. 1914 birinci dünya savaşının 100. yılı olması sebebi ile bir kaç tane bu konuda müzeyi gezdik. İlginç olan Osmanlı'nın karşısında yer alan ve savaşın çıkmasına sebep olan milletin gözüyle savaşa bakmaktı.

Ulusal Müze 1914 Avrupa Haritası

Belgrad gerçekten görülmesi gereken bir şehir. Biz gerek karşımıza çıkan Sırpları gerekse şehri çok sevdik. En yakın bir yaz tatilinde tekrar gezmeyi çok istiyoruz.

İçinizdeki gezenti hiç ölmesin..

Sevgi & İsmail

"SON" Tiyatro Oyunu

Günümüzden çok uzak bir zaman...
Tüm bilgiler dijital ortamda belirli güçlerin istediği gibi kaydedilmekte,oluşturulan yeni gerçeklikler tarihin değiştirilmesine ortam hazırlamaktadır. İnsanlar tek tek damgalanmakta ve sınıflarına göre bölgelere yerleştirilmektedir. Zihinlerinde atalarından gelen ikilem devam etmektedir; ya sistemin onlara sağladıkları rahatı sonuna kadar sorgulamadan yaşayacaklar, ya da akıllarına düşen özgürlük kıvılcımlarına kapılarak savrulup gideceklerdir.
Size de hiç olmuyor mu? Büyüdükçe fark etmeye başlıyorsun ne kadar çok kandırıldığını.. Yaratılan sistemler hep bir şeylere hizmet ediyor. Bu sistemler her ne hikmetse bizlerin iyiliği için oluşturulmuş olmalarına rağmen her zaman en büyük oyunları bize oynuyorlar. Ve biz hiç fark etmeden öylece yaşayıp gidiyoruz bilinmeyene.. 



Ne mutlu gerçeği aramakla geçen bir ömre.. Bu oyunda da; değiştirilmemiş gerçeklerin yazılı olduğu işaretli kağıtları arar, gerçeği sorgulayan kahramanlarımız. Amaçları hem kendi gerçeklerine sahip çıkmak hem de gerçekleri kendilerinden sonrakilere aktarmaktır. Oyunda sistemi yönetenler ezberimizin aksine,hayli uzlaşmacı,barışçıl,yazarın deyimiyle "sevgi dolu" bir dil kullanıyorlar. Tüm bu hikayenin aktarıcısı yarı görünür bir figür ise; sözün,müziğin ve bedeninin olanaklarını araç olarak kullanıp,tanıklığını seyirciyle paylaşıyor.




Masal Bu Ya
"Görünen ve gerçek olan şeyi siz de karıştırmadınız mı?
Yaa bak anlayınca derdimi yine gözler dikildi bana
Ama biraz da siz çaba gösterin anlamaya 
Ne çok alıştınız hazıra konmaya...
Her şeyin hazır bir o kadar kolay olduğu zamanların da ötesinde bu zaman.
Ve ülke kimine göre muhteşem,kimine göre perişan.
Güçlüler geçirince ele
Değişip durmuş gerçekler de
Anlatılanlarla birlikte kafalar karışmaya başlamış
Gerçekten öyle miydi diye?
E zihin bu hatırlar durur
Karıştırıp durur
Bir çare aradılar o bizim güçlüler
Buldular
İnsanoğlunun en büyük zaafını öne sürdüler
Başladılar aç karınlarını doyurmaya
Karın doydukça
Kafa boşalıyor
Kafa boşaldıkça
Soru azalıyor
Yeni tarih kaydediliyor
Ve yazılı olan her şey yok ediliyor 
İnsanoğlu iste her koşulu yutup sindirir her an
Rahatı gördün mü kurulup yaşarsın
Unutmayı da seçersin tabi
Kaçar mı bu yaşam
Zaten kimilerine göre bütün bunlar büyük bir yalan."

İyi seyirler
İsmail&Sevgi

Captain Fantastic

"He prepared them for everything expect the outside world."

Kaptan Fantastik...



Filmin adını ilk duyduğunuzda;"Bir süper kahraman filmi mi?" sorusu oluşuyor. Aslında filmde hem bir süper kahraman var,hem de yok... Baş rolünde Yüzüklerin Efendisi filminden eski dost Aragorn (Viggo Mortensen) karşımıza çıkıyor. Sistem eleştirisi içerikli bu konuyu bir festival filminde değil de bir Holywood filminde izlemek aslında şaşırtıcı bir olay. Filmde modern çağa alternatif olacak bir yaşam şeklini, seyirciyle buluştururken her iki sistemin de artı ve eksi yanlarını vurguladığını görüyoruz. Ve filmin amacı da toplum-dışı yaşam ile toplum içindeki yaşamın arasında orta yolu bulmak. Bu aşamada çok hoş sahnelerle aşağıdaki konuları ele alıyor filmimiz;

* Hayaller
* Özgürlük
* Tüketim toplumu ile medeniyet arasındaki bağ
* Çocuk Eğitimi 
* Modern çağda dinlerin yozlaşması
* Birey Olma
* Gerçek hayatın dayattığı zorluklar


Artık günümüzde en zor şey çocuk yetiştirmek; yüzyıllardır herkes çocuklarında mükemmel çocuğu yaratmak için uğraşıyor ve hiç kimse bunu başaramıyor. Filmde de mükemmel olarak yetiştirilen Bo "eğer kitaplarda yoksa hiç bir şey bilmiyorum" derken aslında her sistemin kendisini geliştirmesi gerektiğini gösteriyor bize. Ve Bo kendini keşfetmek için kitapların dışına çıkıp, gerçek hayatın içine atlıyor; yüzmeyi bilmeyen bir çocuğun denize atladığı gibi.. Filmdeki güzel ayrıntılardan birisi de her çocuğun dünya üzerinde olmayan, tek isimlere sahip olmaları. İnsanın isminin ona ait olması; toplumdan ayrılıp bireyselliğini kazanması için ilk adımı oluyor.


Filmin en etkin karakteri baba rolündeki Ben 'in çocukları ile kurduğu sevgi bağı, çocuklarının ona sorduğu her soruya en açık şekilde cevap vermesi ve aile içinde yalanı yasaklaması dikkat çeken konulardı. 
Filmi izlerken kendimizi bazen Ben'i eleştirirken bazen de desteklerken buluyoruz bu da bizce filmi daha gerçekçi kılıyor. Büyükbaba karakteri ile Ben arasındaki mücadele gerçek dünya ile hayallerin bir savaşını gösteriyor. Bu savaşı izlerken Ben'e sormak istediğimiz soruları büyükbaba bizim için dile getiriyor. Savaşın en can alıcı yeri de kilise sahnesi; ölümün bir son değil,yeni bir hayatın başlangıcı olduğuna inanan aile, düğüne gelir gibi en güzel kıyafetleri ile geliyor. Küçük kızın taktığı maske de bu dünyadan olmadıklarına bir işaret oluyor. Çünkü Ben'in kurduğu dünya; sporun,felsefenin,müziğin ve matematiğin iç içe geçtiği hayalleri; dünyamızın teknoloji ve digital kirliliğini bize apacık gösteriyor. 


Günümüz "normallerini" yüzümüze vuran, yaşamımızı kendi seçimlerimizle mi yoksa başkalarının bizim adımıza seçtiği şekilde mi yaşadığımızı sorgulatan hayallerle dolu filmi izlerken keyif almanız dileğiyle,
Sevgi&İsmail

Saraybosna Gezisi 23.01.2016

Balkanlardan gelen soğuk havayı iadeyi ziyaret :)



Karlı bir İstanbul gününde hava şartları sebebi ile iptal olan Saraybosna uçağımızın yerine Belgrad uçağına bindik. Belgrad'dan Saraybosna'ya 7 saatlik bir otobus yolculuğu ile varabildik. Bizim için bu, farklı tecrübeleri yaşadığımız ilginç bir yolculuktu. Bembeyaz örtünmüş, Avrupa'nın en bakir topraklarında hiç tanımadığımız insanların dünyalarına girdik. Saraybosna'ya geldiğimizde Türklerin işlettiği Tika tarafından destekli İsa Begov Hamam Otele yerleştik. Otelin hamamının olması bir avantajdı fakat kahvaltısı bizce yetersizdi. Saraybosna'daki en konforlu otellerden birisiydi. Genel olarak memnun kaldık.

Otelimiz

Daha sonra Osmanlı'dan kalma Başçarşıyı gezdik. Görülecek en önemli yerler Gazi Hüsrev Cami, Saat kulesi,Latin Köprüsü (1. dünya savaşının başlamasına sebep olan Avusturya Macaristan Dükü Ferdinant'in Sırp bir genç tarafından öldürüldüğü yerdir.) Çarşının içerisinde gezerken kendinizi Türkiye'de hissedebilirsiniz :)

Başçarşı 
Saraybosna Milli Kütüphane 
Buyük Sinegogun içinden manzara 
Gazi Hüsrev Cami 
Saat Kulesi ve Gazi Hüsrev Cami Minaresi

Yemek olarak bizim köfteye benzer cebabi yiyoruz. Mekanın adı: MRKVA

Ertesi gün sabahta Bosnak börekleri ile tanısıyoruz. Ve hayatımızda daha önce hiç börek yememiş olduğumuzu anlıyoruz. SAC diye küçük izbe ama lezzeti mükemmel bir yerden yiyoruz.
Gezimize yukarıda da fotoğrafını gördüğünüz Milli Kütüphaneyi geziyoruz. Sırplar ilk saldırılarını binlerce elyazması olan bu muazzam binaya yapmışlar. Tüm eserler yok edilmiş ve binanın şu anki hali restorasyondan sonraki halidir.
Milli Kütüphanenin Girişindeki yazı

Bosna Savaşı sırasındaki Srebrenitsa katliamını anlatan Galarija 11/07/1995 Müzesini gezdik. Biz 13 yaşındayken burada bu topraklarda hiç bir suçu günahı olmayan insanların ,Avrupa'nın göbeğinde katledilmelerini görmek, tarif edilmez bir acı yaşattı bize. İnsanların nasıl bu kadar kötü ve vicdansız olabildiklerini sorduk kendimize. Binlerce yıldır acılar yaşanan bu dünyada hiç kimsenin masum olmadığına tekrar şahit olduk. 

Saraybosna'da mutlaka yapılması gerekenler;

- Harika dekore edilmiş kafelerinde bir tatlı ve kahve eşliğinde dinlenmek.
Zlatna Ribica Kafe 
Zlatna Ribica Kafe

- 1600 lü yıllardan kalma çok iyi korunmuş bir Osmanlı Evi: Svrzo Evi
Svrzo Evi
- Sarajevska Pivara bira fabrikasını gezebilirsiniz. Sarajevska siyah birasını denemenizi tavsiye ederiz. Fabrika Osmanlı zamanında kurulmuş.
Sarajevska Pivara 

- İnat Kuca'da akşam yemeği; Begova Çorbası,sahan, mantarlı biftek ve ev şarabı
Inat Kuca

- Dveri Restaurant favorimiz.. Ev ekmeği ve ev şarabı bir harika. Tuzlu kaymak,gülaş ve Dveri Steak bizim tattığımız lezzetlerdi.
Dveri

-Feradiye caddesinde 2. dünya savaşı sırasında ölenler için yapılmış sönmeyen ateşi görebilirsiniz.
Sönmeyen Ates

Ertesi gün şehir merkezine yakın nehrin doğduğu yer olan Vrelo Bosne Milli Parkı'nda gezdik. Buraya (Ilıca) 3 nolu tranwayla gelebilirsiniz. Buradan savaş zamanında kullanılmış Umut Tünel'ine gittik. Burası savaşı tamamen içinizde hissedebileceğiniz interaktif bir müze.. Ayrıca Ilıca'da Brajloviç restauranta kuzu çevirmeyi şiddetle öneriyoruz.
Umut Tünel'i 
Saraybosnada yaşam 
Vrelo Bosne Milli Parkı

Tabiki son olarak yerel pazarları gezmenizi ve şehrin üst tarafındaki Müslüman mahallelerini sanki bir Saraybosnalı'ymış gibi gezmenizi tavsiye ederiz.

27 ocaktaki ucağımız Saraybosna Havaalanının 1984 Kış Olimpiyatlarından kalması ve havanında sürekli sisli olması sebebi ile iptal oldu. 1 gun gecikmeli olarak İstanbul için yola çıkabildik. Bu Saraybosna'da mahsur kaldığımız bir gün bizim için önemli kararlar aldığımız,derslerle dolu bir gündü.

Saraybosna gerçekten denildiği gibi Avrupa'nın Kudus'ü... Yıllarca kardeşçe yaşamış 3 dinin insanlarının özgürce yaşamlarına şahit oluyorsunuz.

Bir yaz günü tekrar bu havayı solumak dileğiyle,
Gezmenin ruhu hep damarlarınızda olsun..

Sevgi&İsmail

Bilgelik Tohumları (Osho)

"Aramayı bırak. Sadece gör. Sen zaten okyanusun içindesin."




Osho yasadığı süre içerisinde hiç kitap yazmamış olmasına rağmen,müritleri tarafından Osho'nun sohbetlerinden derlenmiş onlarca kitap vardır. Ama bu kitap Osho'nun 1966'dan 1969 'a kadar yazılmış muhtelif mektuplarından oluşmaktadır. İçerisinde Osho Felsefesi'nin özünü oluşturan olguların tümünü en saf haliyle bulacağınız ve Osho'yu en tarafsız gözle göreceğiniz bir kitaptır.
Bir filozof,bir bilgin,bir ermiş veya bir peygamber olarak görmez kendisini Osho. O sadece kendi hiçliğinde bize kendi içimizdeki boşlukları gösterir ve bunu doldurmayı dışarıda aramayın,tek yapmanız gereken içinize dönmektir der.

Insan kendi içinde kendisini doğurmalıdır. Bunu Nietchze insan alt edilmesi gereken bir hayvandır der. Osho'yu okurken saşırarak fark edeceğiniz şey; düşüncelerinin Nietchze ve Mevlana düşünceleri ile olan benzerlikleridir. Ölümlü olarak doğan insanın hayata geldikten sonra sorduğu bazı temel sorular vardır;

"Ben kimim?"
"Hayatın anlamı?"
"Tanrı nedir?"

Osho tüm bu soruların cevaplarını kendi hikayeleri ile cevap vermeye çalışıyor. Bir mektubunda bir hikaye anlatıyor;
"Hayat-hayattan ne anlıyoruz-nedir? sorusu ile ilgilidir hikaye. Genç bir adamla yaşlı bir adam bir hastahanenin bekleme odasında bekliyormuş. Genç adam sıkıntıdan patlamak üzere iken,yaşlı adam gözleri kapalı bazen gülümsüyor,bazen de elleri ile birşeyleri kendinden uzak tutmaya çalışır hallere giriyormuş.
Genç adam sormuş: Bu çirkin odada sizi gülümseten şey nedir?
Yaşlı adam: Kendime hikayeler anlatıyorum onların bazıları beni güldürüyor.
Genç adam: Yüzünüz ve ellerinizle bazen kendinizden birşeyi uzaklaştırır gibi hallerinizde ne oluyor?
Yaşlı adam gülmeye başlamış. Onlar pek çok kez duyduğum hikayeler de ondan. demiş.
Genç adam: Ne diyebilirim, kendinizi hikayeler ile teselli ediyorsunuz!"
Yaşlı adam cevap vermiş: Oğlum ,bir gün hayatın insanın kendisini hikayelerle teselli etmesinden başka birşey olmadığını anlayacaksın."

Evet insanoğluna var olduğundan beri hep hikayeler anlatılmış,bu hikayelerle bir şeylere inanması istenmiş, sınırları belirlenmiş,her sınırla esaret altına girmiş, ve bu hikayelere bağımlı hale gelmiş. ancak bu bağımlılıklarından kurtulduğunda özgürleşebilir insan.

Özgürleştiğinde ancak hiçliğe ulaşır ve bu hiçlik halidir tanrı olmak.

Herşeyin bir amacı ve anlamı olmak zorunda değil aslında, hayatı olduğu gibi yaşamayı ve keşfetmeyi bilmeli insan.

Kendini geliştirme ve üst insan olma yolundaki yolculuğumuzun devam etmesi dileğiyle..
İsmail & Sevgi

Makedonya 03.07.2016

Uzun bir Makedonya Gezisi...

1 haftalık gezinin sonunda artık yerli halktan hiç bir farkımız kalmamıştı,hatta elimizde yerel market poşeti ile gezerken bir araç yanımızda durup bize yer bile sormuştu :)

Avrupa Birliği içerisinde gelir düzeyi en düşük Makedonya'da tüm ülkeyi kapsayan gayet keyifli bir tatil oldu bizim için. Heykeller ile dolu Usküp'te başlayan maceramız,Tetova,Ohrid ve Bitola'da sonra tekrar Usküp'te son buldu. Kim bulmuş ya bu Kiril Alfabesini sorusunun cevabını bulduğumuz, Atatürk'ün dedesi Makedonmuş haa ! dediğimiz, Ohrid'e direkt ucak olsa buradan arsa alır mıyız karıcığım? sorularıyla geçen güzel bir tatildi.



İlk 3 günümüz Üsküp'te geçti. Üsteki fotoda gördüğünüz Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış Taş Köprü, modern şehir ile Türk çarşısı olarak bilinen eski şehri birleştiriyor. Arkadaki atlı heykel Büyük İskenderin heykeli.. ve tüm şehir Avrupa Birliği'nden alınan yardımla heykellerle doldurulmuş; İskender'in babasının,annesinin yok efendim Kiril Alfabesini bulan Papaz kardeşlerin,tüm Makedon aydınların heykelleri ile doldurulmuş. Maalesef Türk tarafına bu yardımlar pek yansımamış. Türk tarafında herkesin ilk gittiği Destan köfte tekel olmuş. Çok mu iyi derseniz bizce değildi. Biz gittiğimiz her ülkenin mutlaka pazarlarını gezmeyi kendimize ilk görev biliriz. Bu pazar gezmelerinde çok eğleniyoruz. Türk çarşısının bitiminde çok güzel eski bir bit pazarı var. Pazarın girişinde de meyveli soda yapan eski bir dükkanı da ziyaret etmeyi unutmayın. 2016 nın başında Saraybosna'yı gezerken en çok böreklere bitmiştik. Usküp'te o tarz bir yer yok derken karşımıza yeni açılan Sac çıktı. Ve sacta böreğin tadına baktık karşısındaki cafede de traliçenin..
Türk Pazarı'nı spontane olarak gezmenizi tavsiye ederiz. Murat paşa cami,kilise,eski antika dükkanları derken Üsküp kalesine çıkıp şehrin manzarasını yukarıdan seyredebilirsiniz. Aşağıdaki fotoğraflarda göreceğiniz Çifte hamam'daki modern sanat müzesi çok başarılıydı. Üsküp'ün modern tarafında eski tren istasyonu, rahibe Teresa'nın evi,Aziz Saviour Kilisesi ve alış veriş yapabileceğiniz mağazalarla dolu caddelerde turlayabilirsiniz. daha sonra da Vardar Nehri'nin kenarındaki cafelerde dinlenebilirsiniz. Skopsko yerel markalı birasından tatmanızı ısrarla öneririz. Vardar Nehri'nin hemen yan tarafında bulunan Arkeoloji Müzesi ve Soykırım Müzesi gerçekten gezilesi yerlerin başında geliyor.Üsküp'ün gece hayatı ile ilgili gelmeden önce iyi bir araştırma yapmıştık ama şöyle bir turladıktan sonra latin müzikler çalan bir cafe&bar da erik rakısını denedik. Genel olarak Üsküp sokaklarında rastgele gezmek bile gerçekten zevkliydi.


Komünist gençlerin heykelleri ve Tas Köprü
Usküp Meydan
Usküp Kalesi
Çifte Hamam Sanat Müzesi 
Soykırım Müzesi Önü 
Tarihi Meyveli Sodacısı

Üsküp'teki 2. günümüzde en beğendiğimiz gizli bir yeri keşfettik; Matka Kanyonu. Avrupa'nın en derin mağarasının bulunduğu,doğayla nehrin birlikte hayata karıştığı mükemmel bir yerdi. Kanyondaki eski kiliseyi de gezmeyi unutmayın. Ulaşım 60 numara otobusle 350 dinara gidebilirsiniz. taksi 1000 dinar.



Türk Pazarı'nda tanıştığımız Makedonya doğumlu İstanbul'da yaşayan Mehmet amcanın tavsiyesi ile Tetovaya düştü yolumuz. Harabati Baba Tekkesi (Sersem Ali Baba Dergahı) ve Tetova Alacalı Cami gerçekten görülmesi gereke yerler.


Alacalı Cami (1438) 
Harabati Baba Tekkesi

Yemek yediğimiz yerler; Oldhouse otelimize çok yakın eski bir Osmanlı eviydi. Diğer yerlere göre biraz pahalı ama et yemekleri harika tabi ki yanında Tikveş markalı Tga Za Jug sarabıyla..
Babilon restaurantta güveçte kuru fasulye ve köfte.
Divino Restaurant Pleskavitsa ve kuru et.

6 Temmuz çarşamba günü otobus terminelinden sabah 10:00 da Galeb Otobus firması ile 4 saate yakın sürecek olan Ohrid yolculuğuna çıktık. Bizce Ohrid Makedonya'nın en güzel yeri.. Türkiye'deki yazlık yerleri andıran bir havası var. Ohrid Gölünde yüzebiliyorsunuz. Kaldığımız otel bölgenin en iyi oteliydi; Vila Bisera. Ve çok memnun kaldık. Ohrid şehrinin merkezi şehir müze olarak korunmuş. Yüzyıllar öncesinde geziyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Şansımıza Makedon Müzikleri olan bir festivale denk geldik. Balkan müziklerini kendi topraklarında dinlemek eşsiz bir tecrübeydi.


Makedonya Müzik Festivali 
Ohrid Kalesi içindeki Kilise
Ohrid Gölü 
Otelimiz Vila Bisera

8 Temmuz Perşembe Ohrid'den Bitolaya otobusle gittik. Fakat yolların ve otobusun çok kötü olmasından dolayı kötü bir yolculuk oldu. İner inmez otelimize (Hotel Theatre) eşyalarımız koyup, Mustafa Kemal Atatürk'ün gittiği Manastır Askeri Liseyi gezdik. Akşamda Osmanlı'da konsolosluklar şehri olan Bitolayı keşfettik. Eski bir restaurantta akşam yemeği yedik. Restaurantta canlı balkan müzikleri çalınıyordu ve bizde Atatürk'ün sevdiği Manastır Türküsünü istedik ama malesef bilmiyorlardı :( Ertesi gün Bitolayı bisikletle turladık. Beklediğimizden daha güzel bir şehir bulduk karşımızda.


Atatürk'ün gittiği Manastır Askeri Lise 
Lisenin içinde bir tablo 
bisikletlerimizle birlikte biz.. 
Bitola Hotel Theatre

Yaklaşık 7 gun süren yorucu ve aynı zamanda keyif dolu Makedonya gezimizi kısaca anlatmak istedik. Yeni yerleri gezmek,keşfetmek gerçekten insana bambaşka bakış açıları kazandırıyor. İçinizdeki gezenti çocuğun hiç ölmemesi dileği ile..

Mutlu gezmeler,
Sevgi&İsmail